Kaygı yani anksiyete aslında kişileri tehlike arz eden durumlara karşı uyaran ve tetikte olmasını sağlayan, herkeste var olan bir duygu durumudur. Yaşadığımız çağın getirdiği sorumlulukları düşündüğümüzde kaygılı hissetmemiz aslında çok doğal bir durum olarak görülebilir. Sonuçta her gün iş/okul, sorumluluklar, aile ve romantik ilişkiler derken kendimizi bir koşturmacanın içinde buluyoruz. Burada önemli olan nokta ise yaşanan kaygının şiddeti ve günlük hayatımızı etkileyip etkilemediğidir. Hafif kaygılar kişinin günlük hayatını çok etkilemezken şiddetli kaygılar kişinin hayatını oldukça etkileyebilir ve istenmeyen sonuçlara neden olabilir.
Beşiktaş Psikolog Sayfa İçeriği
TogglePeki, kaygımızın bizi olumsuz etkilemeye başladığını nasıl anlayabiliriz? Kaygı, her insanı farklı bir şekilde etkileyebilir ve belirtileri birbirinden çok farklı olabilir. Genel olarak bakıldığında ise kaygı duyulan uyarıcıyla karşılaşıldığında görülen belirtiler şunlardır;
Kaygınızı kabul edin!
Benliğinizi, kaygılarınızı ve sizin için kaygı verici durumları kabul edin. Kaygı duymak çok doğal bir davranış ve asla bir hata değil. Siz değerli bir insansınız ve duyduğunuz kaygılardan zarar görüyorsunuz. Kaygı hislerinizi kabul ettiğiniz zaman ise kendinizi daha iyi hissetmek için önemli bir adım atmış oluyorsunuz. Gerçeklerle yüzleşerek sorunu çözmede en önemli adımı atmış oluyorsunuz.
“Kuvvet” dilini kullanın!
Kullandığımız kelimeler, kendimizi nasıl hissettiğimizle doğrudan alakalıdır. Kaygı duyan insanların birçoğu özgüvenlerine zarar veren olumsuz kelimeler kullanmaktadır. “Yapamam, beceremem!” gibi kelimeler bizi olduğumuzdan daha güçsüz hissettiren kelimelerdir ve kaygılarımızı besler. “Kaygımı kontrol edemiyorum!” yerine “Kaygımı kontrol edebilirim ve bunu yenmek için gerekli olan becerileri öğreniyorum.” demek, özgüvenimizi besler ve kuvvet dili kullanmamızı sağlar.
Küçük, gerçekleştirilebilir hedefler belirleyin!
Kaygılı insanlar, kendileri için gerçekçi olamayacak derecede yüksek hedefler belirleme eğilimindedirler. Bu derecede yüksek hedefler belirlemektense daha gerçekçi ve kolay hedeflere yönelmek kendinize olan güveninizi ve başarma hissinizi tazeler. Örnek vermek gerekirse eğer hedefiniz derin nefes almayı yaşamınıza katmak ise bunu bir saat boyunca denemek yerine, 3-4 kez birer dakikalık aralıklarla bunu denemeye başlayın.
Psikolog desteği!
Psikoterapi, farkındalık uygulamaları ve genel sağlık durumuna öncelik vermek; kaygı yönetimi ve onun olumsuz etkilerini azaltmada oldukça etkilidir. Yukarıda sıralananlar gibi devam eden süreçleri rutininize dahil edin ve bununla birlikte kaygı ve stresten kurtulmak için kendinizi yalnız hissetmeyip her zaman bir psikologdan destek alabilirsiniz.
Kaygı ile ilgili detaylı bilgi almak isterseniz Beşiktaş, Etiler’de bulunan Sima Psikoloji Psikolojik Danışmanlık Merkezi’mizi arayabilir ya da iletişim formumuz aracılığı ile bize ulaşabilirsiniz
Kaygı anlarında vücudumuzun verdiği fiziksel tepkilerden biri de nefesin hızlanmasıdır. Bu da beynimize daha fazla oksijen gitmesine engel olabilir ve düşünme kapasitemizi kısıtlayabilir. Bu nedenle nefesimizi yavaşlatmak ve düzenlemek, kaygı düzeyimizi azaltmak adına oldukça etkili bir yöntemdir. Derin nefes almak, vücudun gevşemesine ve parasempatik sinir sisteminin aktive olmasına yardımcı olur. Gün içerisinde yalnızca 5-10 dakikanızı ayırarak bile bu egzersizleri uygulamanız, ruh halinizde önemli iyileşmeler sağlayabilir.
Duygularınızı ifade etmeden bastırmak, zamanla kaygının şiddetini artırabilir. Duygularınızı dışa vurmanın en sağlıklı yollarından biri de yazmaktır. Günlük tutmak, sadece duygularınızı dışa aktarmakla kalmaz; aynı zamanda yaşadığınız olaylara karşı daha objektif bir bakış açısı geliştirmenize de yardımcı olur. “Bugün ne hissettim?”, “Beni en çok ne zorladı?”, “Bu durumla nasıl başa çıktım?” gibi sorularla kendinize dair farkındalığınızı artırabilirsiniz.
Kaygı düzeyini düşürmenin bir diğer etkili yolu da düzenli egzersiz yapmaktır. Egzersiz sırasında salgılanan endorfin hormonu, ruh halinizi iyileştirir ve stresin etkilerini azaltır. Özellikle açık havada yürüyüş yapmak, doğayla temas halinde olmak zihinsel açıdan dinlendirici ve rahatlatıcı olabilir. Haftada birkaç kez yapılacak hafif egzersiz bile kaygının üzerinizdeki etkisini azaltmada büyük fark yaratabilir.
Yetersiz uyku, kaygıyı artıran en temel faktörlerden biridir. Uyku düzeninin bozulması, zihinsel dayanıklılığın azalmasına ve stresle başa çıkma becerilerinin zayıflamasına neden olur. Her gün aynı saatlerde uyuyup uyanmak, ekran süresini sınırlamak ve uyumadan önce rahatlatıcı bir rutin oluşturmak, kaliteli bir uyku için önemlidir.
İnsan sosyal bir varlıktır ve zor zamanlarda başkalarından destek almak hem duygusal yükünüzü hafifletir hem de yalnız olmadığınızı hissettirir. Aile bireyleri, arkadaşlar veya destek grupları ile duygu paylaşımında bulunmak; size güç kazandırır ve kaygı ile başa çıkma konusunda sizi motive eder.
Kaygı, tamamen ortadan kaldırılması gereken bir duygu değil; doğru yönetilmesi gereken bir tepkidir. Bu süreci tek başınıza yürütmek zorunda değilsiniz. Sima Psikoloji olarak Beşiktaş ve Etiler’deki merkezlerimizde kaygı yönetimi konusunda uzman psikologlarımızla sizlere destek olmaktan mutluluk duyarız. Dilerseniz yüz yüze seanslara katılabilir ya da online terapi seçeneğimizden faydalanabilirsiniz.
Kaygı, çoğu zaman gelecekle ilgili olumsuz düşüncelerden beslenir. Henüz yaşanmamış bir olay hakkında zihinsel senaryolar üretmek, bedeni ve zihni yorar. Farkındalık uygulamaları, zihnin geçmiş veya gelecekte gezinmesini engelleyerek kişinin an’a dönmesini sağlar. Bu da kaygı döngüsünü kırmakta oldukça etkilidir.
Günlük hayatta farkındalık için neler yapabilirsiniz?
Sabah kahvenizi içerken sadece o ana odaklanın.
Yürürken adımlarınızı ve nefesinizi fark edin.
Düşünceleriniz geldiğinde onları yargılamadan izleyin ve geçmelerine izin verin.
Bu tür egzersizleri birkaç dakika bile uygulamak, zihinsel dinginlik sağlar.
Kaygılı bireylerde en sık karşılaşılan durumlardan biri de otomatikleşmiş olumsuz düşüncelerdir. “Ya başaramazsam?”, “Kesin kötü bir şey olacak.” gibi düşünceler zamanla inanca dönüşebilir ve kişinin yaşam kalitesini düşürebilir.
Bu düşünceleri fark edip sorgulamak, onları değiştirme yolunda ilk adımdır. Aşağıdaki soruları kendinize sorarak bu süreci başlatabilirsiniz:
Bu düşüncenin kanıtı nedir?
Daha farklı bir bakış açısıyla bakabilir miyim?
En kötü ne olabilir ve bununla başa çıkabilir miyim?
Ruh halimiz, yediklerimizden doğrudan etkilenebilir. Yüksek kafein, şeker ve işlenmiş gıdalar; kaygıyı artırabilirken omega-3, B vitaminleri ve magnezyum gibi besin maddeleri ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratabilir. Dengeli ve düzenli beslenmek, sadece fiziksel değil; zihinsel iyilik halinizi de güçlendirir.
Bazı besin destekleri ve bitki çayları da kaygıyı hafifletici etkiye sahip olabilir (örneğin: melisa, papatya, passiflora), ancak bu tür takviyeleri kullanmadan önce bir uzmana danışmak önemlidir.
Kaygı ile savaşmak yerine onunla yaşamayı öğrenmek, uzun vadede daha sağlıklı bir stratejidir. Kaygının hayatınızda neden yer aldığını ve size ne anlatmaya çalıştığını fark ettiğinizde, onu bastırmak yerine anlamaya başlarsınız. Bu da dönüştürücü bir farkındalık yaratır.
Kaygı bozukluğu yaşayan bireylerde en etkili yöntemlerden biri terapi sürecidir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve EMDR gibi bilimsel temelli yaklaşımlar, kaygıyı yönetmede oldukça başarılıdır. Terapist ile birlikte çalışarak;
Olumsuz düşünce kalıplarınızı fark eder,
Tetikleyici durumlarla başa çıkma yollarını öğrenir,
Kendinize karşı daha anlayışlı olmayı geliştirirsiniz.
Eğer siz de kaygılarınızla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, Sima Psikoloji olarak Beşiktaş ve Etiler’deki merkezlerimizde ya da online platformlarımız aracılığıyla size yardımcı olabiliriz. Uzman psikolog kadromuzla hem bireysel hem de grup terapisi seçenekleri sunmaktayız.
Kaygı yalnızca psikolojik bir duygu değil; sosyal yaşamdan iş hayatına, aile ilişkilerinden fiziksel sağlığa kadar birçok alanda kendini gösterebilir. Bu nedenle kaygıyı yönetmek, sadece bireysel huzur değil; çevremizle olan ilişkilerimizin kalitesi açısından da büyük önem taşır.
Kaygı düzeyi yüksek bireylerde;
İş performansında düşüş,
Toplantı ve sunum gibi sosyal ortamlarda kaçınma,
Karar alma süreçlerinde zorlanma,
Sürekli kontrol etme ihtiyacı veya erteleme davranışı gözlemlenebilir.
Bu durum uzun vadede mesleki tükenmişliğe, özgüven kaybına ve motivasyon düşüklüğüne neden olabilir. Özellikle mükemmeliyetçilik, iş yaşamında kaygıyı artıran başlıca faktörlerdendir.
Kaygı bozuklukları romantik ilişkilerde ve aile dinamiklerinde de derin izler bırakabilir. Örneğin:
Sürekli endişe hali, karşı tarafa güvensizlik olarak yansıyabilir.
Kontrol ihtiyacı, partner üzerinde baskı yaratabilir.
Kendini ifade edememe veya duyguları bastırma, ilişkide bağın zayıflamasına neden olabilir.
Bu tarz ilişkisel sorunlar, bireyin yalnızlaştığını düşünmesine ve kaygısının daha da pekişmesine yol açabilir.
Uzun süreli kaygı; bağışıklık sistemi, sindirim sistemi, uyku düzeni ve kalp sağlığı üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Özellikle kronik kaygı yaşayan bireylerde aşağıdaki belirtiler sık görülür:
Uyku bozuklukları,
Baş ağrısı ve migren,
Sindirim sorunları (IBS gibi),
Yorgunluk ve halsizlik,
Kas ağrıları ve gerginlik.
Bu semptomlar, çoğu zaman tıbbi tetkiklerde herhangi bir fiziksel rahatsızlık bulunamamasına rağmen devam eder ve kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
Endişelerinizi yazıya dökün ve “Bu düşüncenin gerçekleşme ihtimali nedir?” sorusunu sorun. Bu teknik, kaygı anında zihinsel mesafe kurmanızı sağlar.
Kendinizi rahat hissettiğiniz, zihinsel olarak güvende olduğunuz ortamlar ve rutinler yaratmak, kaygının yönetiminde etkili olabilir. Bu alanlar:
Kısa yürüyüşler yaptığınız parklar,
Size huzur veren kitaplar veya müzikler,
Rahatlatıcı bir köşe ya da meditasyon alanı olabilir.
Kaygının en tehlikeli yönlerinden biri, kişiyi içine kapanmaya itmesidir. Oysa duygular paylaşıldıkça hafifler. Bir arkadaşınızla konuşmak, bir uzmana danışmak ya da destek gruplarına katılmak; bu süreçte sizi yalnız hissetmekten kurtarabilir.
Kaygıyı bir “düşman” gibi görmek yerine, onun sizinle iletişim kurma şekli olduğunu kabul etmek; sürecin dönüşmesinde büyük rol oynar. Bazen kaygı, hayatınızdaki bazı şeylerin değişmesi gerektiğini size haber verir. Bu mesajı doğru okuyabilirseniz, kaygıyı bir yük değil, bir uyarı sistemi olarak kullanabilirsiniz.
Kaygı çoğu zaman tek tip bir durum gibi algılansa da aslında birçok farklı biçimi ve tanımı vardır. Her bireyin kaygıyı yaşama ve ifade etme şekli farklıdır. Bu nedenle kişinin yaşadığı duygunun tam olarak hangi tür kaygıya işaret ettiğini anlaması, doğru bir destek ve müdahale için oldukça önemlidir.
Bu tür kaygı bozukluğunda kişi, günlük hayatla ilgili birçok konuda aşırı ve kontrol edilemeyen bir endişe hali yaşar. Genellikle şu konularla ilgili sürekli kaygı duyulur:
Sağlık
İş performansı
Para durumu
Günlük rutin işler
Belirtiler:
Kas gerginliği
Uyku bozukluğu
Sürekli yorgunluk
Odaklanma zorluğu
Bu tür kaygı, genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde başlar ve tedavi edilmezse kronikleşebilir.
Panik bozukluk, aniden ortaya çıkan ve çok şiddetli yaşanan kaygı ataklarıyla karakterizedir. Panik atak sırasında kişi genellikle şu belirtileri yaşar:
Kalp çarpıntısı
Nefes darlığı
Terleme
Titreme
Kontrolü kaybetme ya da ölme korkusu
Bu ataklar genellikle belirli bir tetikleyici olmadan aniden gelir ve kişide “bir daha olacak mı?” endişesiyle sürekli bir tetikte olma hali yaratır. Zamanla kişiler dışarı çıkmaktan ya da yalnız kalmaktan kaçınabilir.
Sosyal kaygı, toplum önünde bulunma, konuşma, yemek yeme, sunum yapma gibi durumlarda yoğun bir utanç ve değerlendirilme korkusu ile ortaya çıkar.
Sosyal kaygı yaşayan bireylerde:
Sürekli olarak küçük düşme ya da alay edilme korkusu vardır.
Başkalarının yanında hata yapmaktan aşırı çekinilir.
Bu nedenle sosyal ortamlardan kaçınılır.
Sosyal kaygı tedavi edilmezse sosyal izolasyon, yalnızlık ve özgüven problemleri ile sonuçlanabilir.
Belirli bir nesne, durum ya da canlıya karşı aşırı ve mantıksız korkular şeklinde ortaya çıkar. Örnekler:
Uçak fobisi
Yükseklik korkusu
Hayvan fobileri (örneğin köpek, yılan)
Kapalı alan korkusu (klostrofobi)
Bu durumlar kişide panik benzeri tepkilere yol açabilir ve yaşam kalitesini düşürebilir.
Genellikle çocuklarda görülmekle birlikte, yetişkinlerde de ortaya çıkabilir. Bağ kurulan kişiden ayrılma düşüncesi bile yoğun kaygı yaratabilir.
Çocuklarda: Okula gitmek istememe, yalnız uyuyamama gibi davranışlarla gözlemlenir.
Yetişkinlerde: Partnerden ayrılma korkusu, ayrılığı hayal bile edememe gibi belirtiler görülür.
Birey, sağlık durumu hakkında gerçekçi olmayan derecede yoğun bir endişe duyar. Ufak belirtileri bile ölümcül hastalıkların işareti olarak yorumlayabilir.
Sık sık doktora gitme, tetkik yaptırma isteği ya da internette sürekli hastalık araştırma bu bozukluğun tipik davranışları arasındadır.
Her birey zaman zaman kaygı yaşayabilir. Ancak aşağıdaki durumlar söz konusuysa bir uzmana danışmak önemlidir:
✅ Kaygı günlük işlevselliği etkiliyorsa
✅ Sosyal ilişkiler, iş ya da eğitim hayatı zarar görüyorsa
✅ Fiziksel semptomlar hayat kalitesini düşürüyorsa
✅ Kişi sürekli tetikte, huzursuz ve mutsuz hissediyorsa
Bu belirtiler kronikleşmeden önce psikolojik destek almak, tedavi sürecini çok daha verimli hale getirir.
Beşiktaş ve Etiler’de bulunan merkezimizde uzman psikologlarımız şu alanlarda danışanlarımıza destek vermektedir:
Yaygın Kaygı Bozukluğu (GAD)
Panik Bozukluk
Sınav Kaygısı
Özgül Fobiler
Travma ve EMDR Terapisi
Ergen ve çocuklarda kaygı
Sağlık Anksiyetesi