Mutsuzluk giderek daha yüksek sesle seslendirilen bir şikayet haline gelmeye başladı. Toplumda bir mutsuzluk yaşayan ancak tam olarak neden mutsuz olduğunu anlamlandıramayan popülasyon giderek çoğalıyor. Bu kişiler hayatlarındaki hedeflerine ulaşmış görünen ve dışarıdan bakıldığında başarılı, düzgün ve güzel yaşantıları olan insanlar. Çevrelerindekiler de onları anlayamayabiliyorlar. Hatta bu kişiler şımarık, tatminsiz, şükürsüz gibi yargılarla suçlanabiliyorlar. Peki neden mutsuzlar acaba? Aslında cevap aradıkları sorular neler?
O zaman yanıt aramamız ilk soru şu olmalı; bu mutsuzluğun sebepleri neler? Bu sebeplerden en önemlisi ulaştıkları hedeflerin kendi oluşturdukları hedefler olmaması olarak karşımıza çıkıyor. Noyan Noyanın Hayat Kırkında Başlar şarkısında da bahsettiği gibi kişi 40 yaşına yaklaştıkça hayatını ve seçimlerini tekrardan gözden geçirip sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulamanın içinde okul seçimi, meslek seçimi, çalıştığı yere dair sorular, ilişkisi gibi hayatının her alanı bulunmakta. O zamana kadar yaşamını aile ve toplumun yönlendirmesi ile iyi bir okul, ardından iyi bir lise, iyi bir üniversite kazanma bunun ardından üniversiteyi başarılı bir şekilde bitirme, erkek ise askerlik görevini yapma ve ardından iyi bir şirkette işe girip çalışma sonrasında da evlenip çoluk çocuk sahibi olma gibi bir tamamlanacak görevler şeklinde sürdürebiliyor. Bu görevler tamamlanıp check atıldıktan sonra da geriye bakıp kişi ben gerçekten bunları mı istiyordum, hayalini kurduğum hayat bu muydu, evlilik, çocuk istiyor muydum diye kendine sormaya başlıyor.
Bu mutsuzluğun olası bir diğer sebebi de öğrencilik bitip hayatın daha gerçek yüzü ile karşılaşıldığında yaşanan hayal kırıklığı oluyor. Özellikle ailesi tarafından bütün sorunları çözülmüş, prens ya da prenses olarak büyütülmüş, sınır konulmamış, başarı odaklı büyütülmüş ve denemesine, hata yapmasına izin verilmemiş, senin için her şeyin en iyisini ben bilirim denilerek karar alma süreçlerine dahil olamayan kişinin, tüm bunlar yetişkinlikte ciddi sıkıntılar yaşamasına neden oluyor. Mutsuz, kırgın, küskün, toleransı düşük, tükenmişlik hisseden ve sonuç olarak bir noktada ben bu hayatı istemiyorum diyerek hayatındaki her şeyi sorgulayan bir birey haline geliyor. Zamanla da bu mutsuzluk kişinin depresyon belirtileri yaşamasına ve baş etme kaynakları yetersiz ise ilerleyerek depresyona girmesine neden olabiliyor.
Yoğun sosyal medya kullanımı, kişinin sosyal medyada gördüğü paylaşımlar ile kendi hayatını karşılaştırması ve bu karşılaştırma sonucunda kendini daha kötü, zayıf, eksik, başarısız, yetersiz ve belkide kaybedenler kulübünün bir üyesi olarak görmesi kişinin yoğun bir mutsuzluk hissetmesine neden oluyor. Sosyal medyada mükemmel bir hayata sahip olduğu imajı çizen, hem annelik/babalık hem eşlik, hem de iş hayatını çok başarılı bir şekilde götürdüğünü iddia eden paylaşımlar yapan ve sıfır problem yaşıyormuş gibi görünen “ambalajı altın yıldızlı” süper insan modelleri kişinin kendini başarısız, yetersiz ve “sorunlu” hissetmesine ve mutsuz olmasına, ilişkisinden, eşinden, çocuğundan, eşinden olan beklentisini yükseltip, beklentileri karşılanmayınca da hayal kırıklığına uğramasına neden olabiliyor. Bunun üzerine de yüklenen ailesel ve toplumsal beklentiler üst üste binince çökkünlük yaratıyor.
Peki bu durumla baş etmek için neler yapmalı? Mutsuzlukla nasıl bir ilişki kurmalı? Kırkına varmadan hayatın iplerini ele almanın yolları neler? Hedef ne olmalı?
Birinci adım sıkıntıyı yaratan alttaki gerçek sebepleri tespit etmek olmalı. Örneğin işinizden mutsuzsanız bunun sebebi nedir; Yaptığınız işi mi sevmiyorsunuz?, Hayallerinizde başka bir iş mi yapmak var? İşyerindeki ortamdan mı mutlu değilsiniz? Yaptığınız işin karşılığında aldığınız kazanç mı sizi tatmin etmiyor? İş yerinde mobbinge mi maruz kalıyorsunuz? İş arkadaşlarınızdan bazıları ile yaşadığınız problemler mi var? Ya da eşinizle problemler yaşıyorsanız bunun sebebi duygularınızın mı bitmesi? Eşinizle iletişim sorunları yaşamanız mı? Eşinizin ailesi ile mi yaşadığınız sıkıntılar mı? Eşinizle giderek yabancılaşma yaşamanız ve hayata ortak bir pencereden bakamamanız mı? Yaşadığınız sıkıntının sizdeki yansımaları neler? İlk olarak sorunun kaynağı ve bu kaynağın yarattığı olumsuz duygu ve düşünceyi tespit ederek başlamak oldukça önemli.
Ardından yaşadığınız hayata dair bir takım sıkıntılarınızın olmasını, bazı noktalarda beklentiler oluşturmanın ve bu beklentiler karşılanmadığında hayal kırıklığı yada üzüntü yaşamanın normal olduğunu, her alanda mükemmel, başarılı, yetkin olamayacağınızı, bunun da sizin yetersiz olduğunuz anlamına gelmediğini, yani aslında mutluluk kadar mutsuzluğun da hayatın içinde doğal bir duygu olduğunu, her şeyin zıddı ile var ve anlamlı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Mutsuzluğa farklı anlamlar yükleyip; örneğin başarısızlık ya da güçsüzlük gibi savaşmak yerine kabul edip çözüm odaklı bakmak ve kendinizi iyi hissedeceğiniz kaynakları arttırmak daha sağlıklı ve efektif olacaktır.
Kendinizi, yaşadıklarınızı, başarı ya da başarısızlıklarınızı başkaları ile devamlı kıyaslamayı bırakmak da mutsuzluk bulutlarını dağıtmakta önemli bir adım olacaktır. Herkes kendi şartları ve olanakları içerisinde bir şeyler yaşamakta ve kimsenin şartları diğerine benzememektedir. O yüzden bu kıyaslama ancak elma ile patlıcanı kıyaslamak kadar anlamlı olabilir. Üstelik sosyal medyada kişilerin yaptığı paylaşımlar hayatın ne kadarını yansıtabilir? Sonuç olarak herkes yaşadığı olumlu olumsuz binlerce anının içinden en parlayan, en cafcaflı en güzel olanlarını paylaşıma koymaktadır. Peki geri kalan hayatının nasıl geçtiği hakkında sadece bu paylaşımlara bakarak ne kadar doğru, anlamlı, sağlıklı bir yargıya varılabilir?
Bir başka nokta da kendinize dönüp öncelik sırasında kendinizi kaçıncı sıraya koyduğunuzu kendinize sormak ve bu soruya dürüstçe cevap vermenizdir. Hayatınızda önce kendi maskenizi takmayı başaramaz kendinizi ön sıraya koymazsanız, hayatınızın iplerini elinize almanız mümkün olamayacaktır. İhtiyaçlarınızı belirlemek, sınırlanızı korumak, hayata dair kendi yol haritanızı çizmek bir yetişkin olarak ancak sizin yapabileceğiniz bir şeydir. Hayallerinizi ve ihtiyaçlarınızı başka şeyler için devamlı ertelediğinizde asla onları gerçekleştirmeye sıra gelmeyecektir. Üstelik bir de rollerinizi başkalarının tanımı üzerinden kendinize oturtmaya çalıştığınızda o roller bir süre sonra size ağır gelmeye başlayacaktır. Siz size örnek gösterilen şekilde anne/baba olmak zorunda değilsiniz. Başkalarının eşleri ile kurduğu şekilde eşinizle ilişki kurmak zorunda değilsiniz. Anne babanızın hayali sizi doktor/avukat/mühendis/bankacı… bir şey olarak görmek olduğu için onların hayallerini o bölümleri okusanız da gerçekleştirmek zorunda değilsiniz. Hele mükemmel olmak zorunda hiç değilsiniz. Başkalarının duygularını düşünerek devamlı kendi duygularınızı, isteklerinizi ihtiyaçlarınızı ikinci, üçüncü hatta beşinci plana atmanız sonunda bumerang gibi size dönecek ve size zarar verecektir.
Son olarak beklentilerinizi başkalarının ya da mükemmel görünen sosyal medya profillerinin dayatmalarıyla değil kendi şartlarınızın, potansiyelinizin ve içinde yaşadığınız hayatın gerçeklikleri ile oluşturmalı; ulaşmak için emek harcamayı, sabretmeyi, yorulmayı, zorlanmayı göze almalısınız. Hedeflerinize giden yolu küçük adımlara bölerek kendinize küçük hedefler oluşturmalı ve her hedefe ulaştığınızda bunun tadını çıkarmayı ihmal etmemelisiniz. Sorunlara yaklaşımınız “Bu sorun neden benim başıma geliyor?”, “Ben neden bunları çekiyorum?”, “Vah bana yazık bana…” yerine “Sorunu nasıl çözebilirim?” olmalıdır. Kaliteli ve huzurlu bir yaşamın en az mutlu bir yaşam kadar önemli olduğunu, kararlı olunduktan sonra bir şeyleri değiştirmek için hiçbir zaman geç olmadığını aklınızdan çıkarmamalısınız. Hayatta her seçimin/kararın getirdiği kazançlar kadar riskleri de olacaktır. Eğer kazanç riskten büyükse o seçimin arkasında durmak doğru görünmektedir. Hayatınıza anlam katacak şey yaptığınız seçimlerdir. Bulunduğunuz limandan memnun değilseniz, dümene geçin, rotanızı belirleyin ve yola çıkın…