Yaşadığımızı Mı Gösteriyoruz, Gösterdiğimizi Mi Yaşıyoruz?
İçinde yaşadığımız dünya her geçen gün değişiyor, her gün farklı bir yeniliğe uyanıyoruz. Çocukluğumuzdaki hayat tarzı ile şu an içinde yaşadığımız dünya birçok anlamda farklılık gösteriyor ve her geçen gün değişim devam ediyor. Yaşam alanlarımız, gezdiğimiz yerler, yaptığımız aktiviteler değişti; artık birbirimizle iletişim kurma yollarımız bile farklı. Çevremizin büyük bir kısmı ile yüz yüze değil de daha çok sanal ortam üzerinden iletişim kuruyoruz, hatta yüz yüze hiç tanışmadığımız kişilerin hayatlarına da bir şekilde dahil olabiliyoruz. Yaptıklarımızı, düşüncelerimizi hayatımıza dair birçok şeyi farklı insanlara farklı yollar aracılığı ile paylaşıyoruz. Bu durum beraberinde birçok fayda sağladığı gibi bazı sorunların da doğmasına neden oluyor.
Günümüze İletişiminde Teknolojinin Etkisi
Gelişen teknoloji ile birlikte hepimizin cebinde aslında birçok özelliğini kullanmadığımız küçük bilgisayarlar var ve çoğunlukla iletişimimizi onun üzerinden sağlıyoruz. Çok değil yirmi sene önce, internet hayatımızın her alanına girmemişken, birbirimizle iletişimimiz daha çok yüz yüze ya da telefon aracılığıylaydı fakat şimdiye göre kısıtlıydı ve çok daha fazla zaman alıyordu. Şu an kilometrelerce uzakta birine ulaşmak sadece saniyeler alıyor. Bu durum birçok avantaj sağladığı gibi beraberinde bazı sorunları da getiriyor. Hepimiz anlık geri dönüşler almaya o kadar çok alıştık ki; birine ulaşmadığımız zaman ya da geç geri dönüş aldığımızda kolayca sinirlenebiliyoruz veya aklımıza kötü senaryolar geliyor; bu durum karşımızdaki ile ilişkimize zarar verdiği gibi tahammül sınırlarımızı da düşürüyor. Ayrıca herkes herkesin sürekli ulaşılabilir olduğunu varsayıyor ve her an iletişime geçilebilir olduğunu düşünüyor fakat bu durum kişisel alan ihlaline sebep oluyor ve iki kişi arasındaki ilişkiye de zarar veriyor. Sanal iletişimin getirdiği bir diğer sıkıntı ise iletişimin içerik dışındaki kısımlarının tam olarak aktarılamaması; beden dili, tonlama, mimikler gibi. Çünkü çoğu zaman ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz büyük önem taşır ve iletişim sanal olarak gerçekleştiğinde söylemek istediğimizi tam olarak belli edemeyebiliriz ve bu da beraberinde sorunları getirebilir.
Sosyal Medya Hayatımızda Neyi Değiştirdi?
Teknolojinin hayatımıza kattığı önemli kavramlardan biri ise “Sosyal Medya”. Facebook, Instagram gibi çeşitli uygulamalarda hem kendi hayatımızı paylaşıyoruz hem de tanıdığımız veya tanımadığımız birçok kişinin hayatına misafir oluyoruz. Sosyal medya sayesinde sağlıktan seyahate eğitimden tarihe birçok alanda bilgiye kolayca ulaşabiliyoruz; gündemden uzaklaşmıyoruz ve arkadaşlarımız hayatlarına, zevklerine, önerilerine hâkim olabiliyoruz. Normalde sıklıkla buluşma ve görüşme şansımız olmayan arkadaşlarımızın nerede ne yaptığı konusunda bilgi sahibi olup aslında çok da onlardan çok da kopmamış oluyoruz, ilişkilerimizi güncel tutabiliyoruz.
Sosyal medyanın bahsettiğimiz gibi birçok artısının olmasının yanı sıra berberinde getirdiği bazı olumsuzluklar da var. Yapısı gereği insanlar çoğunlukla hayatlarının en güzel ve kusursuz anlarını yansıtıyor sosyal medya hesaplarında ya da olanı en güzel haliyle sunuyor. Düşünün en çok ne zaman paylaşım yapıyorsunuz ve ne paylaşıyorsunuz? Genellikle gittiğimiz yerleri, yediğimiz yemekleri, sosyalleştiğimiz anları, keşiflerimizi paylaşıyoruz; paylaşımlarımızda çoğunlukla mutlu, gülen, güzelce giyinmiş insanlar ve ilgi çekici yerler var. Peki ya bu durum ne kadar gerçeği yansıtıyor? İnsan doğası gereği birçok duyguyu içinde barındırır ve hayatı boyunca iyi kötü birçok olay yaşar. Fakat sosyal medyada öyle bir ortam var ki sanki herkes hep mutlu, her şeyi biliyor ve her şeye sahip. Oysa ki orada gördüklerimiz kişilerin hayatlarının paylaşmaya dair gördükleri “mükemmel” olan kısımları ve gerçeğin sadece iyi olan kısmı. Fakat bunu bilmemize rağmen kendimizi paylaşılan hayatlarla kıyaslamamıza engel olamıyoruz ve kendimizi geri kalmış hissediyoruz. “Başka herkes mutlu ben neden mutsuzum?”, “Herkesin parası var ve geziyor benim neden yok?”, “Neden ben onun kadar güzel ve zayıf değilim?” gibi kıyaslamaları yaparken buluyoruz gün içinde kendimizi; halbuki o paylaşımın arka planını, yapılan fedakarlıkları, olumsuz yanlarını bilmiyoruz. Bu durumdan etkilenen önemli bir kesim ise aileler. Çocuğunu nasıl yetiştirdiğine dair sürekli paylaşımlar yapan, öneriler sunan birçok hesap var ve bu durum ailelerin kendilerini ve çocukların başkaları ile kıyaslamalarına neden oluyor; “Acaba çocuğuma yetemiyor muyum, doğru yolda mıyım ya da benim çocuğum neden onun çocuğunun yaptıklarını yapamıyor?” sorularını beraberinde getiriyor. Oysaki her çocuk biriciktir ve her ailenin de yetiştirme tarzı da farklılık gösterebilir.
Gelişen teknoloji birçok uygulamayı da beraberinde getirdi; onlar sayesinde kusurlu bulduğumuz özelliklerimizle oynayıp en mükemmel halimizi paylaşıyoruz ya da aslında estetik olmayan bir mekândaysak bile çeşitli ayarlamalarla orayı cezbedici hale getirebiliyoruz. Peki böyle yaparak kendimizden ne kadar çok uzaklaşıyoruz ve gerçeği ne kadar doğru yansıtıyoruz farkında mıyız? Artık öyle bir hal aldı ki, insanlar çoğunlukla sosyal medyada paylaşmak için geziyor, yazıyor, yiyor daha doğrusu “-mış” gibi yapıyor ve dolayısıyla andan zevk almaktan ve kendi özlerinden uzaklaşıyor. Ve bu durum beraberinde aklımıza şu soruyu getiriyor “Yaşadığımızı Mı Gösteriyoruz, Gösterdiğimizi Mi Yaşıyoruz?”.